Gül KABA DEMİR/Uğur GÜLBOY/KKTC, – ERENKÖY Mücahitler Derneği Başkanı Ahmet Yıldırım, “Mücadelemiz dünyada emsali olmayan bir mücadeledir. Türkiye’nin büyük şehirlerinde okuyan Kıbrıslı öğrenciler olarak en fazla 1 yıl sonra doktor, mühendis, öğretmen olacaktık. Bunları hiçe sayarak vatan uğruna ölümü kabullendik. 1 haftalık eğitimle kaçak yollarla Erenköy’e ulaştık. Çanakkale’deki gibi mücadele verdik” dedi.
KKTC’deki Erenköy’de çoğunluğu üniversite öğrencisi Kıbrıs Türklerinin kendilerinden sayıca üstün Rum güçlere karşı direnişinin üzerinden 61 yıl geçti. Kıbrıs Türk mücadele tarihinde önemli bir yeri olan Erenköy Direnişi’nde 18 öğrenci hayatını kaybetti. Üniversite eğitimini yarıda bırakıp ölümü göze alarak Erenköy’e kaçak yollardan giden ve savaşan Erenköy Mücahitler Derneği Başkanı Ahmet Yıldırım, KKTC’yi ziyaret eden gazetecilere o dönemi anlattı.
1-2 HAFTALIK EĞİTİMLE SAVAŞTILAR
Yıldırım, “İlk önce aralık ayında Lefkoşa’nın Tahtakale bölgesinde 3 Türk’ün öldürülmesiyle başlar. 3- 4 gün sonra doktor Binbaşı Nihat Beyin, hanımı ve çocukları Lefkoşa’nın Kumsal bölgesinde katledilir. Bizler o dönemde Türkiye’nin Ankara, İstanbul, Eskişehir gibi büyükşehirlerinde üniversitelerde okuyan gençler, doğru düzgün haber alamıyor, tedirgin oluyorduk.Kıbrıs’a gelmek istiyorduk. Halkı galeyana getirmek için mitingler yapıyorduk. Daha sonra bizi bir iki haftalık eğitim kamplarına aldılar.Bizler 31 Mart 1964’te Erenköy’e çıkmaya başladık. 6 ay içinde 535 üniversiteli genç Erenköy’e hasıl olur. Başımızda Türkiye’den hiçbir komutan yok. Sadece ilk grupta bir jandarma yarbayı vardı. O da bizimle anlaşamadı ve geri döndü. Nihayet 31 Temmuz’da en son 60 kişilik öğrenci grubu ile aramıza Rauf Raif Denktaş, Rıza Vuruşkan ve gazeteci Sami Çoşar geldi” diye konuştu.
SALDIRI AĞUSTOSUN İLK GÜNLERİNDE BAŞLADI
Erenköy bölgesindeki barış gücü askerlerinden haber aldıklarını söyleyen Yıldırım, “Ağustosun ilk haftasında Rumların ve Yunanlıların 10-12 bin civarında tam teçhizatlı bir orduyla Erenköy’e saldıracakları haberini aldık. Biz kara kara düşünmeye başlıyoruz, başımızda komutan yok. Allahın bir lütfu olacak ki 31 Temmuz gecesi Rıza Vuruşkan geldi. Rıza Vuruşkan bütün cepheleri dolaşıyor ve görüyor ki durum çok vahim, mevziler düzene sokulduktan sonra ağustosun ilk günlerinde Rumlar saldırıya başlıyor” ifadelerini kullandı.
3 TANK KÖPRÜYÜ GEÇEMEDİ
Erenköy’ün dışında çevrede 4 küçük köy daha olduğunu söyleyen Yıldırım, “Rıza Vuruşkan harp tecrübesi olan bir komutan olduğu için 27 kilometrelik alanı tutamayacağımızı, çok zaiyat vereceğimizi idrak ettiğinden bu 4 köye geri çekilme emri veriyor. Aileler çocuklarıyla Erenköy’e çekiliyor. 8 Ağustos sabahı Rumlar ve Yunanlılar var güçleriyle saldırıyor. 4 tank geliyor, birinci tank köprü başına geldiği zaman bir arkadaşımız tesadüfen ilk atışta vuruyor ve köprü başında asılı kalıyor. Diğer geride kalan 3 tank geçemiyor, başka geçit de yoktur. Çünkü derin vadi vardır, geriye kalan 3 tank geri çekiliyor, benim bulunduğum havan tepesinde yaylım ateşine başlıyor. Piyade birlikleri de hücuma geçiyor” dedi.
‘4 SATTE 14 KASA MERMİ ATTIM’
Yıldırım, “O gün ben 4 saat içinde 14 kasa mermi attım ve A4 mekanizması kıpkırmızı oldu. Fırlamasın diye terden ıslanan gömleğimi çıkarıyorum mekanizmaya bastırıyorum ve atışlarıma devam ediyorum. Rıza Vuruşkan ve Rauf Raif Denktaş telsiz mağarasında sürekli olarak genelkurmaylıkla görüşüyor uçakların gelmesini adete yalvarırcasına ricada bulunuyor. Denktaş Bey’in son sözü eğer ‘Türkiye mücbir sebeple gelemeyecekse biz sabaha kadar ya dayanırız ya da dayanamayız vatan sağ olsun’ oluyor ve telsizi kapatıyor. 2 dakika sonra Rıza Vuruşkan’ı telsize çağırıyorlar. Rıza Vuruşkan 3 dakika konuşuyor mağaradan fırlayarak ‘geliyorlar geliyorlar’ diyor. Ve o telefonlarla bütün cephelere tebliğ yayınlıyorlar. ‘Çocuklar gözünüz aydın uçaklarımız geliyor’ diyorlar. ‘Mevzilerinizin önüne beyaz bezler serin ki sınırlarımız belli olsun’ denildi” diye konuştu.
‘UÇAKLAR RUM MEVZİLERİ HALLAÇ PAMUĞU GİBİ ATTI’
Yıldırım, “Bizler büyük bir heyecanla beyaz bez nereden bulacağız. Don atlet ne bulursak çıkarıp koyuyoruz. Gerçekten de 10 dakika sonra 4 adet F-104 uçağı semalarımızda uçmaya başladı. Yeri göğü inletecek şekilde ses hızını aşıyorlardı. 20 dakikalık uçuş sonrasında hiç atış yapmadan geri gittiler. Biz bir telaş içinde var gücümüzle savaşmaya devam etmeye mecburuz. Çünkü karşıdan o kadar mermiler geliyor ki havan mermileri top mermileri uçak savar mermileri havada çarpışıyordu. Yanı başımızda şehitlerimiz var, yaralılarımız var bakamıyoruz. Mevzileri boşaltamıyoruz. Bu ahval ve şeriat içinde adete bir mahşer gününe dönüşmüştü ama 15 dakika sonra yine semalarımızda 64 uçak görüldü ve bu 64 uçak 4’er 4’er ayrılarak Rum mevzilerin hallaç pamuğu gibi atmaya başladı” ifadelerini kullandı.
‘CENGİZ TOPEL YERE İNDİĞİNDE SAPASAĞLAMDI’
Yıldırım, “O an bir ara tab uçaklar gelmeden önce hepimiz ölümü kabullenmiş ve o şekilde hareket etmeye başlamıştık. Uçaklar geldikten sonra içimizde büyük bir heyecan ve var olma hissi içimizde doğdu.Can havliyle savaşmaya devam ettik. Aradan 61 yıl geçmesine rağmen o günleri yaşadığım için duygulanıyorum. Getirmiş olduğum gruplara anlatırken içimde ağlamak geliyor o kadar heyecanlanıyorum” ifadelerini kullandı.Bizi denizden bombalayan da 3 hücum botu vardır. Bir tanesini iki arkadaşımız 61’lik havanla 3 atıştan sonra devre dışı bıraktı. Bir tanesi doğuya kaçıyor. Doğuya kaçanı Cengiz Topel takip ediyor. Doğuya kaçan gemi konağına geliyor, gemi konağında kurtulmak için bir maden yükleyen İtalyan gemisinin arasına giriyor. Cengiz Topel dik bir dalış yaparak diğer gemilere zarar vermeden o hücumbotu batırıyor. Fakat atmış olduğu roketin taziğinden uçağı alevleniyor ve Lefke istikametine uçarken paraşütle atlamak mecburiyetinde kalıyor. Yere indiği zaman sapasağlam Rum askerleri Cengiz Topel’i alarak kendi hastanesine götürüyor.Konuşturmak için el tırnaklarını, ayak tırnaklarını söküyorlar, konuşmuyor. Daha sonra başına iki tane beto çivi çakıyorlar yine konuşmuyor. Daha sonra kanının yarısını enjektörle çekiyorlar yine konuşmuyor, daha sonra bütün vücudunu satırla parçalayarak 3 gün sonra barış gücü vasıtasıyla Türk tarafın gönderiyorlar. Bugün mezarı İstanbul’daki Edirnekapı’da mezarı bulunuyor” dedi.
‘ÖLÜMÜ KABULLENMİŞTİK’
Mücadelelerinin dünya tarihinde görülmediğini söyleyen Yıldırım, “Bizler Türkiye’nin büyük şehirlerinde okuyan Kıbrıslı öğrenciler olarak 3, 5 ay en fazla 1 yıl sonra mezun olacaktık. Doktor, avukat, mühendis, öğretmen olacaktık. Hepimiz elimizin tersiyle geleceğimizi hiçe sayarak vatan uğruna bile bile ölmeye hazır gelen bir öğrenci grubuyuz. Kaçak yollarla Erenköy’e mühimmat yüklü balıkçı tekneleriyle, çıktık. Bir haftalık eğitimlerle geldik. Bize 12 bin Yunan, Rum askeri tam teçhizatlarıyla saldırıyordu. Zaten ölümü kabullenmiştik. Onun için Çanakkale’deki gibi bu mücadeleyi verdik. Çanakkale’de nasıl cepheye öğrencileri sürdüler biz de aynen onu örnek alarak Erenköy’e can fedasına çıktık” diye konuştu.