"Hangi görüşten olursa olsun..."

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Hangi görüşten olursa olsun insanımızın huzur içinde yaşamasını istiyoruz. Hangi kimlikten olursa olsun sokakta karşılaştığımızda birbirimize merhaba deme ihtiyacını hissetmek istiyoruz” dedi.

"Hangi görüşten olursa olsun..."

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Hangi görüşten olursa olsun insanımızın huzur içinde yaşamasını istiyoruz. Hangi kimlikten olursa olsun sokakta karşılaştığımızda birbirimize merhaba deme ihtiyacını hissetmek istiyoruz” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Siyasi partilerin temel görevinin kavga etmek olmadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, "Siyasi partilerin temel görevi Türkiye’de sorun oluşturma değildir. Nedir görev? Var olan sorunları çözmek, Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmaktır. Eğer bu çerçevede hareket edersek gerginlikten de kurtulmuş oluruz, kavgadan da kurtulmuş oluruz. Vatandaşın derdi varken siyasi partiler kavga ediyorsa burada başka bir sorun var demektir. Biz kavgadan yana değiliz, gerginlikten de yana değiliz. Biz, vatandaşın sorunu varsa sorunu çözmekten yanayız. Şimdi Çınardere’den gelen arkadaşlarım, orada 50 yıldır oturuyorlar. Kimisinin tapu tahsis belgesi var, kimisinin tapu tahsis belgesi iptal edilmiş, kimisinin de yok ama bir gerçek var, 50 yıldır orada oturuyorlar. Ağaçlar diktiler, çocuklar büyüttüler, evlilikler yaptılar, torunları kucaklarına aldılar, 50 yıldır orada. Orası onlar için vatanın ayrılmaz bir parçasıdır. 460 aile var. Benzer pozisyonda, hemen sizin yakınınızda Kartal Belediyesinde de böyle bir sorun vardı. Ama Kartal Belediyesi bu sorunu çözdü, herkese tapusunu dağıttı. Tapu dağıtım törenine ben de katıldım. Size sözüm söz Pendik’i önümüzdeki seçimlerde bize verin, göreceksiniz ilk 6 ayda tapunuzu alacaksınız. Gecekondu önleme bölgesi, vatandaş oturuyor 50 yıldır. Pendik belediyesi karar almış, diyor ki ’Burası gezilecek yer, turistik yer, burada inşaat yapılmaz, ev yapılmaz’ niye yapılmaz? Bitişiğindeki Kartal’a yapılıyor da orada mı yapılmaz? 50 yıldır evleri var, barkları var, yuvaları var, çocukları var. Dolayısıyla onlara yardım etmek, insana yardım etmek, insanın sorunlarını çözmek, insanı mutlu kılmak bizim felsefemizde vardır, bizim inancımızda vardır, bizim ahlakımızda vardır. Sizin haklarınızı sonuna kadar savunacağız. Sözümüz sözdür. Aynı olay sanmayın sadece sizin bölgede var. Beykoz’da Tokatköy’de ve İncirköy’de, Sancaktepe’de Veysel Karani ve Osmangazi’de, Sultanbeyli’de Hasanpaşa mahallelerinde, Kocaeli’nde ve Ankara’da da var. Söz, herkesi ev bark sahibi yapacağız, tapusunu vereceğiz. Alın teriyle, güvencesiyle gidecek evinde oturacak. Siyaset, söyledim sorun yaratma alanı değildir. Sorunları çözmektir. Vatandaşın derdi varsa, sorunu varsa çözeceksin. Ama bunların siyaset anlayışında yani bu Ankara’daki beylerin siyaset anlayışında vatandaşın derdini sorununu çözmek yok. Ne var? Cebimi nasıl doldururum, malı nasıl götürürüm, vatandaşın vergisini nasıl cebime doldururum? Bu anlayış var. Bu anlayıştan Türkiye’yi hep birlikte kurtaracağız. Kimin desteğiyle? Halkın desteğiyle. Kimin desteğiyle? İnananların desteğiyle. Kimin desteğiyle? Demokrasiye sahip olanların desteğiyle. Kimin desteğiyle? Tek adam rejimine ve dikta yönetimine karşı çıkanların desteğiyle" şeklinde konuştu.

AYM’YE ENİS BERBEROĞLU ÇAĞRISI

CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu ile ilgili Anayasa Mahkemesi üyelerine çağrıda bulunan Kılıçdaroğlu konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Hep konuşuyoruz ama bir milletvekilimiz her seferinde aramızda yok. Tam 301 gündür. Enis Berberoğlu 301 gündür içeride, esir. Hiçbir suçu yok bakın. Konu bir gazete haberi. Önce müebbete hapsettiler, casus dediler, o yetmedi ya müebbet olmaz dediler 25 yıla indirdiler. Sonra ne oldu? O da bozuldu, ya 25 yıl da olmaz bunu 5 yıl yapalım dediler. Ya arkadaşlar ne yapıyorsunuz siz? Hakim arkadaşlara soruyorum, ne yapıyorsunuz siz? Anayasa Mahkemesinin önünde bu gruptan, CHP grubundan Anayasa Mahkemesi üyelerine açık ve net çağrı yapıyorum; sizden bir an önce nasıl olursa olsun, bakın altını çiziyorum nasıl olursa olsun bir karar bekliyoruz. Adaletsizliği oluşturuyorsunuz, adaletsizliği büyütüyorsunuz. Kardeşim Enis Berberoğlu hapiste kalsın diyorsanız verin kararınızı, adalet arayacağız. Adalet aramamıza engel oluyorsunuz, önüne set çekiyorsunuz. Hayır suçlu değildir diyorsanız kararınızı verin. Benzer bir olayda kararınızı verdiniz, burada suç yoktur dediniz. Şimdi suç yoktur diyemiyorsunuz. Diyemiyorsanız suçludur deyin. Ben de o zaman gideyim hakkımı başka bir yerde arayayım, adaleti başka bir yerde arayayım. Hem adaletin önünü tıkıyorsunuz hem yargının önünü tıkıyorsunuz. O nedenle Anayasa Mahkemesinin başkan ve üyelerine, özellikle istirham ediyorum. 301 gündür bekliyorum artık, hep beraber bekliyoruz. Bu ülkenin vicdanlı insanları bekliyor. 301 gün. Niye içeride? Hangi gerekçeyle içeride? Milletvekilleri için de aynı şeyi söylüyorum. Milletvekilleri hapse atılmaz, onların adı var, milletin vekili diyor. Milletin vekilinin hapiste ne işi var? Gelirler meclise oturur, konuşurlar. 20 Temmuz darbesinden sonra 15 Temmuz darbe girişimini fırsata çevirip 20 Temmuz’da darbe yapanlar, Türkiye’yi farklı bir sürecin içine soktular. Bugün bir darbe süreci yaşıyoruz. Yargı korkuyor darbecilerden, avukat korkuyor, savcı korkuyor, üniversite hocası korkuyor. Korkmayan kim? Allah’ın izniyle biz korkmuyoruz. Gücümüzü oradan alıyoruz. Korkmuyoruz, korkmayacağız. Bu ülkeye herkes için demokrasiyi getireceğiz. Bizi sevsin sevmesin, bize oy versin vermesin. Bunlar önemli değil. Önemli olan şudur; hangi vatandaşım mağdur olmuşsa hepimiz o mağdurun yanında olacağız. Zalimin karşısında sesimizi çıkarmamak gibi bir süreci asla yaşamayacağız. Hiç kimsenin önünde dilsiz şeytan rolünü oynamayacağız. Varsa mağduriyet sonuna kadar üstüne gideceğiz."

POLİS TEŞKİLATI’NIN KURULUŞ YILDÖNÜMÜ

Kılıçdaroğlu, Mustafa Kemal Atatürk’ün "Polis, kanun adamıdır. Polisler memleketimizde huzur ve sükunu korumak, can ve mal güvenliğini sağlamak için gecesini gündüzüne katarak çalışan insanlardır" sözünü okuyarak, "Bugün 10 Nisan Polis Teşkilatı’nın kuruluş yılı. O nedenle polis örgütüne ve polis örgütünde yer alan bütün polis arkadaşlarımıza yürekten başarılar diliyoruz ve onları saygıyla selamlıyoruz. 173. kuruluş yıldönümü. Yani 200 yıllık bir birikimi içinde barındıran, yaklaşık 200 yıllık bir birikimi bünyesinde barındıran bir kuruluştan söz ediyoruz. Yaklaşık 200 yıldır bir polis teşkilatı, bir kurum varsa bu kurumda liyakatin olması lazım. Bu kurumun geleneklerinin, örflerinin, adetlerinin olması lazım. Bu kurumun sağlıklı yönetilmesi lazım ve bu kurumun toplumun can ve mal güvenliğini sağlayan en önemli aktör olarak ortaya çıkması lazım ve bu kurumda görev yapan bütün polis arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin uygar bir teşkilatta, uygar bir polis örgütünde görev yapıyorum ve görevimden de son derece memnunum, kimse müdahale etmiyor, kimse yasa dışı talimat vermiyor diye belli bir güven içinde görev yapması lazım. Arzumuz budur" ifadelerini kullandı. Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"2018 verilerine göre Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde 267 bin 992 kişi çalışıyor. Peki şu soruyu soralım, polisler hayatımızın hangi aşamasında var? Önce bizim yaşamımızda var. Kimimizin dayısıdır, kimimizin yeğenidir, kimimizin amcasıdır, kimimizin damadıdır, kimimizin gelinidir. Her ailede şöyle veya böyle bir polis vardır. Ya biraz yakında ya biraz uzakta bir akrabalık ilişkisi vardır. Dolayısıyla polis arkadaşlarımız zaten bizim hayatımızın bir parçasıdır. O zaman dönüp biraz geçmişe bakalım. Polis teşkilatı kurulurken hangi felsefeden yola çıkılmış? Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, 4 Temmuz 1934 yılında çıkmış. Özellikle polis arkadaşlarımın kendi kanunlarının ilk dört maddesini dikkatle okumalarını isterim. Diyor ki birinci madde, ’polis, asayişi, menfaatini halkın ırz, can ve malını korumak zorundadır ve bunları yapar’ O günün diliyle yazılmış bir madde. Hatta bir de insani değerlere önem veren bir paragrafı daha var; ’Yardım isteyenler de yardıma muhtaç olan çocuk, engelli ve acizlere yardım eder. Kanun ve nizamnamelerin kendisine verdiği görevleri yapar’ diyor. İkinci maddesi enteresandır. Temel iki görev var diyor; ’Kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere, hükümet emirlerine var kamu düzenine uygun olmayan hareketlerin işlenmesinden önce bu kanun hükümleri dairesinde önünü almak’ yani önlem almak. Birinci kanun, tüzük, yönetmelik sonra hükümet. Bunun devamı olan bir paragraf var. Bu paragraf çok önemli, ’Kamu düzeni ve kamu güvenliğinin sağlanmasından sorumlu olan polis, amirinden aldığı emri kanun, tüzük ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yani polise verilen talimat yasalara, yönetmeliklere veya tüzüğe aykırıysa yerine getirilmez ve bu aykırılığı emri verene bildirir.’ Bu halde emri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilmez. Yerine getirenler sorumluluktan kurtulamaz. Bu polisin özel yasaya bağlı bir örgüt, bir teşkilat olduğunu gösterir. 1930’ların polis anlayışı budur. Devletin polisi, halkın polisi, halkın çıkarlarını savunan bir polis mantığıyla hazırlanmıştır. Dördüncü madde ise şöyledir, ’Polis hiçbir surette vazifesinde başka bir işte kullanılamaz’ yani polisin görevi var. Onun dışında başka bir görevle siz polisi kullanamazsınız."

"BİZ POLİS TEŞKİLATIMIZIN GAZİ MUSTAFA KEMAL’İN ÇİZDİĞİ YOLLARLA YOLUNA DEVAM ETMESİNİ İSTERİZ"

"Polis, asker kadar disiplinli, hukukçu kadar hukuk adamı, bir anne kadar şefkatli olmalıdır" diyen Kılıçdaroğlu, "Biz polis teşkilatımızın bütün bu yasanın verdiği anlamla ve Gazi Mustafa Kemal’in çizdiği yollarla yoluna devam etmesini isteriz. Ama bazı sorularımız var. Birinci sorumuz şu: 173 yıllık polis teşkilatında liyakat sistemi gerçekten oturdu mu? 200 yıla yaklaşan bir kurumdan söz ediyorum. Liyakat grubu gerçekten oturdu mu? Hayır. Oturmadı. Sorumlusu kim? Polisler değil, sorumlusu siyasi otoritedir. Yani yönetenlerdir. Yani hükümetlerdir. Polis Teşkilatını FETÖ’ye teslim edenler kim? Bir daha soruyorum. Polis teşkilatını A’dan Z’ye kadar FETÖ’ye teslim eden kim? Bir numaralı adamı söyledim. Sarayda oturan zat. Bir numaralı adam. Siyasi ayağı odur. FETÖ’yle mücadele etmek için rapor hazırlayan, savcılığa suç duyurusunda bulunan, delilleri toplayan bütün polisler ya hapse atıldı veya görevlerine son verildi. Ben size yaklaşık 200 yıllık bir kurumdan söz ediyorum. 200 yıllık bir kurum bir terör örgütü tarafından siyasi iktidarın desteğiyle teslim alınıyor. İkinci sorumuz polis kimin polisidir? Polis maaşını kimden alır? Hükümetten mi? Az önce kanunu okudum. Polis hükümetin değil, devlettin polisidir. Üstünde Türkiye Cumhuriyeti yazar. Devletin polisidir. Devlettin polisi olduğu için hükümetten aldığı konusu suç oluşturan emirleri yerine getirmez diyor. Neden? Sen devletin polisisin hükümet yasa dışı iş yaparsa onu da takip edeceksin diyor. Ona da bakacaksın diyor. Suçluları ortaya çıkaracaksın diyor. Maaşı kim öder? Maaşı, TBMM belirler. Parayı vatandaş, millet öder ve polis maaşını alır. O yüzden polis hükümetin değil, polis devletin ve milletin polisidir. O nedenle söylüyorum. Polise sıkılan her kurşun, milletimize sıkılmış kurşundur. Polisimizi korumak zorundayız. Üçüncü soru, polis, devletin değil de hükümetin polisi olursa ne olur? Eğer devletin değil de hükümetin polisi olursa halkı baskılamak için bir araç olur. Halkı baskılamak, sindirmek, onu hükümetin bir baskı aracı olarak kullanmak bir anlamda polisin görevi haline gelir. O nedenle polis hükümetlerin değil, hükümetin değil, halkın polisidir. Devletin polisidir. Böyle bakmak lazım. Eğer siz hükümetin polisi olmayı tercih eden ve polisi o kulvarda eğitirseniz, sizi halktan koparsınız. Hükümetin, hükümet edenlerin çıkarlarını savunmuş olursunuz. Peki hükümetin polisi olmak, polise saygınlık kazandırır mı? Devletin değil de bir polis örgütü eğer hükümetin polisiyse en büyük saygınlığı, itibarı, kaybetmiş olur. Kendisi kaybetmiş olur. Hükümetin polisi, hükümetin dediklerini zorla halka kabul ettiren polis demektir. Onun adı polis devletidir zaten. Demokrasi değildir. Ama 1934’te çıkan yasa açık ve net bir şekilde polis, devletin polisi olmak zorundadır diyor. Hükümetler yasa dışı talimat verirlerse polis onu uygulamaz diye emredici bir hüküm getirmiş durumda. Peki, polis halkın can güvenliğini polis devletinde polis halkın can ve mal güvenliğini sağlayabilir mi? Hayır. Polis, polis devletinde hükümet olanların ve onların yandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlar. Vatandaşın değil. Talimatı oradan alıyor. Yetki oradan alıyor yasalardan değil. Hükümeti yasaların üstünde bir organ olarak görüyor. Dolayısıyla hükümeti ve yandaşlarını korumak onların can ve mal güvenliğini korumak için yoluna devam ediyor" ifadelerini kullandı.

"173 YILLIK BİR ÖRGÜT, BİR POLİS TEŞKİLATI ACABA KURUMSAL YAPISINI BU SÜRE İÇİNDE GÜÇLENDİRDİ Mİ?"

Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

"173 yıllık bir örgüt, bir polis teşkilatı acaba kurumsal yapısını bu süre içinde güçlendirdi mi? Geleneklerini güçlendir mi? Örfünü adetini güçlendirdi mi? Maalesef buna da hayır diyeceğiz. Liyakat yok. Terfilerde, görevde yükselmelerde, atamalarda siyasi otoritenin dediğinin olduğu hepimiz biliyoruz. O halde yapılması gereken 1934 tarihli yasanın ruhuna uygun olarak polisi daha özerk bir yapıya, siyasetten kurtarmaya hepimizin ihtiyacı var. Neden diyoruz siyaset oraya bulaşmasın. Siyaset bulaşırsa adaleti yitirmiş oluruz. Polisler çok zor koşullarda görev yapıyor. Devlet memurları kanunlarına göre en fazla 40 saat fazla mesai yapabilirler. 75 saat mesai yapan var. 75 saat. Evlerine gidemeyen polis memurları var. Fazla mesainin karşılığını alamayanlar var. Bu kadar zor durumda polis teşkilatı. Bir diğer sorun da çalışırken aldığı aylıkla emekli olduğun tarihte aldığı aylık arasında yüzde 100 fark var. Bazen biraz daha fazla. Çalışırken 5 bin lira alıyorsunuz. Emekli olunca 2 bin 500 liraya düşüyor aylığınız. Bitir insanın hayatında en dramatik, en acı veren olay kişinin yaşam standardındaki bu düşüştür. Düne kadar 5 bin liraya geçinirken, hayat standardınızı ona göre kurarken emekli oluyorsunuz. Maaş yarı yarıya düşüyor. Polislere mutlaka 3600 ek gösterge verilmelidir. Neden? Polisi sevdiğimiz için. Polise saygı duyduğumuz için. Polis emeğinin karşılığını alsın diye bunu söyledik. Biz caddede, sokakta güven içinde gezerken elbette güvenlik güçlerine teşekkür etmek zorundayız. Ayrıca yüzlerce polis şehidimiz var. Onları da Rahmetle, saygıyla anıyoruz. Ancak canı pahasına müdahale ederken polis teşkilatı. Son zamanlarda özellikle altını çiziyorum polislerden bilinçli olarak alınıp bazı kuruluşlara devredildiğini görüyoruz. Bu da son derece tehlikeli. Tüm dünyada suça karışan yabancıların işlemlerini güvenlik güçleri görür. Yabancı gelmiş suça karışmış. Kim görür güvenlik güçleri. Bizde ise bunların değerlendirmesini Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne verdik. Göç İdaresi ne bilecek terörle mücadeleyi ne bilecek. Yabancıya ikamet tezkeresi veriyorsunuz. Tamamı Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne verildi. İkamet tezkerelerinin kime verildiğini polis dahi bilmiyor. Hükümete sormak istiyorum. Siz bazı terör örgütü militanlarını özel olarak korumak mı istiyorsunuz? Onları polislerin elinden alıp başka bir yere mi yönlendirmek istiyorsunuz? Göç Genel Müdürlüğündeki yabancılarla ilgili istihbarat güvenlik güçlerine verilmiyor. Niye verilmiyor? Bakın CHP dışında kimse de bunu dillendirmiyor. Biz niye dillendiriyoruz? Biz ülkemizi seviyoruz. Hangi görüşten olursa olsun insanımızın huzur içinde yaşamasını istiyoruz. Hangi inançtan olursa olsun sokakta, caddede huzur içinde gezsin istiyoruz. Hangi kimlikten olursa olsun sokakta karşılaştığımızda birbirimize merhaba deme ihtiyacını hissetmek istiyoruz."

"POLİS TEŞKİLATI ÜZERİNDE SON DÖNEMDE ÇOK CİDDİ OYUNLAR OYNANIYOR"

Polis teşkilatı üzerinde son dönemde çok ciddi oyunlar oynandığını savunan Kılıçdaroğlu, "Neden hala güvenmiyorlar. Bir zat buraya geliyor AK Parti’nin genel başkanı olarak geliyor konuşuyor. Gelsin konuşsun. Meclisin çatısı, meclisin havası, meclisin bahçesi, meclisin parkları, meclisin içi, eli uzun namlulu silahlarla polis dolu. Polisler elbette ki koruyacak arkadaşlar ama böyle bir olayı gerçekleştirmek polise olan güvensizliği gösterir. Biri gelecek beni öldürecek. Yani bizden birisi can ve mal güvenliği kimsenin yok derken kıyameti koparıyorsun. Senin can ve mal güvenliğin yok demek ki. Sen korkuyorsun. Polisten korkuyorsun, Askerden korkuyorsun, vatandaştan korkuyorsun en çok da laf aramızda kimseye söylemeyin. benden korkuyor" diye konuştu.

(İHA)

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER
timbir - birlik haber ajansi